Son bir ayda “İsrail’in Batı Şeria’da bir eyleme hazırlandığı” yolunda çok cümle kurduk. Söylemesi çok kısa süren bu cümle aslında 30 yıllık bir hatanın bugün hepimizi nereye getirdiğini özetliyor.
Ansiklopedik kısmı hızlı geçeceğim ama altı çizilmesi gereken noktalar var: Birincisi, 1993’te imzalanan Oslo Anlaşması’na Filistinlilerin 3’te 2’si destek veriyordu. 6 Ekim günü bu destek inanılmaz derecede aşağılara düşmüştü. Bu keskin düşüş ve insanların barış umudunu kaybetmelerinin çeşitli nedenleri var. Bu nedenlerin büyük bir kısmı İsrail’in izlediği politikalar, bir kısmı da Mahmud Abbas Yönetimi’nden kaynaklanıyor.
Oslo Anlaşması imzalandığında Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria’da 110 bin Yahudi yerleşimci (doğrusu işgalci) yaşıyordu. 30 yıl sonra bu işgalcilerin sayısı 800 bine ulaşmış durumda. Daha da dikkat çekici olan nokta, Yerleşim Bölgeleri Konseyi Başkanı Yossi Dagan’ın bu Ağustos’ta Başbakan Netanyahu’ya sunduğu plan. Bu planda 2050 yılına kadar “yerleşimci” sayısının bir milyona çıkarılması ve yeni şehirler kurulması öngörülüyor. İsrail, anlaşmasını yok sayarken Filistinlilerin buna sessiz kalacakları hatasını yaptı. Netanyahu Hükümeti’nin aşırı sağcı ortakları en son adımı atıp Batı Şeria’nın ilhakını istemeye başladılar.
Bir başka önemli nokta, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlilerin kısıtlanan yaşam hakları oldu. Gazze’nin duvarlarla çevrili olduğu dönemde Batı Şeria’da da başka yasaklar söz konusuydu. Mesela bölgeyi ziyaret eden yabancılar, Filistinliler ile romantik ilişki yaşarlarsa bunu 30 gün içerisinde yazılı olarak İsrail makamlarına bildirmek zorundaydı. Akademisyenlerden, üniversite öğrencilerine kadar Batı Şeria’ya gireceklerin sayısına getirilen kota, Filistin kimliği alacaklara Filistin Özerk Yönetimi değil, İsrail’in karar vermesi gibi uygulamalar yapıldı.
Filistinlilerin İsrail’in Oslo Anlaşması’na uymayacağını gördükleri zaman başlarını çevirdikleri Mahmud Abbas Yönetimi de büyük hatalar yaptı. Yolsuzluk söylentileri, yüksek maaşlar, Filistin vatandaşlarının sorunları katlanarak büyürken İsrail’in verdiği VIP kartlarla kısıtlamalardan uzak yaşamları, yapılamayan seçimler, otoriterleşen yönetim biçimi, İsrail askerleriyle Filistin polisinin ortak operasyonları gibi birçok hata başlığı var.
Netanyahu Hükümeti, 7 Ekim’i milat kabul ediyor ama doğrusu 7 Ekim bir sonuç. İnsanları umutsuz bırakır, dört duvar içerisine hapseder, yaşam haklarını yok sayarsanız varacağınız yer burası olur.
Macron’un burnu…
Pazartesi günü Fransa’nın eski Milli Eğitim Bakanı Michel Blanquet başkanlığındaki bir heyet Suriye’deydi.
Kamışlı’da terör örgütünün Suriye kolu temsilcileriyle buluştular.
Görüşmeden sonra yapılan açıklamadan anladık ki, bu heyet Macron’un görevlendirmesi sonucu oluşturulmuş ve bu ziyareti gerçekleştirmiş.
Heyet, Macron selamını iletmenin dışında terör örgütü yöneticileriyle bir de Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerini konuşmuş.
Yaşadığımız olaylar gösteriyor ki Fransa Cumhurbaşkanı’nın burnunda bir sorun var.
Burun insanın en hassas organlarından birisidir, her yere sokarsanız temiz tutamaz ve bir süre sonra koku alma duygunuzu da kaybedersiniz.
Fransa Cumhurbaşkanı’nın terör örgütü temsilcilerine yolladığı heyete karşı Türkiye de kulak-burun-boğaz uzmanlarından oluşan bir heyeti süratle Fransa’ya yollayıp, Macron’u tedavi etmeli…
Batı’nın en acımasız hırsızlığı
Dünya Sağlık Örgütü düzenli olarak Sağlık
İşgücü Desteği ve Koruma Listesi yayımlar.
Buna göre her 10 bin nüfus başına düşen doktor, hemşire ve ebe sayısı 48.6’nın altında olan ülkeler, sağlık personelinin kritik düzeyde yetersiz olduğu ülkeler anlamına gelir. Başta İngiltere olmak üzere Batı, yoksul ülkelerin sağlık çalışanlarını çalıyor. İngiltere, Pakistan’dan sağlık çalışanı çalışıyor. Almanya, Kazakistan başta olmak üzere Orta Asya’da sağlık çalışanı avında. Arnavutluk genç doktorları tutabilmek için 5 yıla kadar ülkede mecburi hizmet ya da eğitim masraflarını geri ödemeleri için yasa çıkardı.
Bir doktorun yetişme maliyeti 300 bin Euro. Parayı verseniz de minimum 6 yıl beklemek zorundasınız. Batı, insanların kendi ülkelerinde sağlık hizmeti almasını engelleyip, sonra göçe karşı çıkıyor.
Bu hırsızlıkların en acımasız olanı ve bu hırsızlığa kimse dur diyemiyor…